BİLGE KAGAN AKADEMİ
KENDİ KARARIMIZ MI, BİLİŞSEL ÖNYARGI MI?

Hayatımızda karar alırken, bir konu hakkında yargı belirtirken gayet objektif, mantıklı, tüm verileri hesaba katan bir açıyla bakarız. Ya da öyle olmasını isteriz, diyelim. Çünkü aslında, bugün verdiğimiz kararlar ya da sahip olduğumuz fikirler, geçmişten getirdiğimiz bir takım deneyimlerin, hataların ve -ne kadar istemesek de- çeşitli önyargıların sonuçları…

İnsan düşüncesi üzerinde güçlü etkisi olan bu duruma “bilişsel ön yargı” adı veriliyor. Aslında tamamen, doğanın işimizi kolaylaştırma mekanizmasının sonucu bu şekilde çalışıyor, ama farkında olmadan, çevremizi ve dünyayı algılayışımızı, bu yüzden de davranışlarımızın sonuçlarını direkt olarak etkiliyor.

Hem günlük yaşamımızı, hem iş hayatımızı ve hatta başkaları adına karar verirken, başkalarının hayatını da etkileyen önyargılarımıza bir bakalım.

1-  Demir atma eğilimi: İnsanlar bir konuda ilk öğrendikleri bilginin doğruluğuna inanmaya eğilimlidir. Örneğin maaş görüşmelerinde ilk teklifi yapan, diğer kişilerin aklında mantıklı bir olasılık aralığı oluşturmuş olur. Diğer teklifler bu belirlenen aralığa göre yapılır.
2-  Bütünleştirici inançlar: İnsanlar, ellerindeki bilginin güvenilirliğini abartmaya eğilimlidir. Sigara içmenin sağlıksız olduğunu söylediğiniz bir kişi, günde bir paket sigara içen ve 100 yaşına kadar yaşamış birini duyduğunu söyleyebilir. (Sağlıklı yaşam konusunda sürekli bu örneği veren o kişiyi hatırladınız değil mi?)
3-  Sürü psikolojisi yargısı: İnsanların bir fikre tutunma gücü, o fikirdeki insanların sayısı ile doğru orantılıdır. Bu yüzden grup toplantıları genellikle pek verimli olmayabilir.
4-  Kör nokta yanılgısı: Kendi bilişsel önyargılarınızı görmenizi engelleyen önyargınız da, başlı başına bir önyargıdır. ( Önyargı inception’ı). Başkalarının önyargısını daha kolay görürüz.
5-  Seçimi destekleme önyargısı: Bir tercih yaptığınızda, bu tercihin olumuzluklarından çok olumlu yönlerini görmeye eğilimli oluyorsunuz. Ara sıra herkesi ısıran bir köpeğiniz olsa da onun aslında ne kadar uysal olduğunu kimseye anlatamazsınız.
6-  Birleştirme illüzyonu: Rastgele oluşan olaylardaki düzeni görme eğilimi. Kumar oyunlarındaki çeşitli yanılgıların da temelidir: Rulet masasında arka arkaya kırmızı gelmesinin ardından, kırmızı geleceği ya da gelmeyeceği konusunda yargıya varmak, gibi.
7-  Onay yargısı: Yalnızca kendi fikirlerimizi destekleyen bilgiyi dinleriz — bu önyargı sayesinde, aslında tam olarak objektif bir tartışmanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz belki de.
8-  Muhafazakarlık eğilimi: Ortaya çıkan yeni bilgiye karşı, önceki bildiklerine, önceki kanıta güvenmek. İnsanlar dünyanın düz olduğunu biliyorken, yuvarlak olduğunu kabul etmekte zorlanmışlardı.
9-  Bilgi önyargısı: Hareketinizi etkilemeyecek olsa bile, bilgiye ulaşma çabası. Daha çok bilmek her zaman daha iyi sonuca götürmez. Daha az bilgi ile daha doğru tahminler yapabilirsiniz.
10-  Deve kuşu etkisi: Olumsuz ya da tehlikeli durumları görmezden gelmek. Araştırmalar yatırımcıların, piyasaların kötü olduğu zamanlarda varlıklarının değerlerini daha az kontrol ettiklerini gösteriyor. Bir çalışanın kötü haber beklediği bir zaman, maillerine daha az sıklıkla bakması da bu duruma örnek olabilir.
11-  Sonucun değerlendirilmesi: Bir kararı, karar verilen şartlara göre değil, sonuca göre yargılama eğilimi. Kumarda son elinizde para kazanarak masadan ayrıldığınızda, kumarın akıllıca bir para kazanma yöntemi olduğunu düşünmek gibi.
12-  Aşırı özgüven: Bazılarımız yeteneklerimiz konusunda kendimize biraz fazla güveniriz, bu da gereksiz yere risk almamıza sebep olur. Uzmanlığı olan insanların bu aşırılığa kaçma ihtimali daha yüksek.
13-  Plasebo etkisi: Bir şeyin üzerimizde etki yaratacağına inanmak, gerçekten o etkiyi yaratıyor. Tıp alanında, plasebo ilaçlar verilen kişilerin, gerçek ilaçların etkisini yaşadığı durumlar mevcut.
14-  Yenilik taraftarlığı: Bir icat/ fikir sahipleri, bu yeni icadın/fikrin faydalarını abartıp, eksikliklerini önemsizleştirmeye eğilimlidirler. Günümüz girişimcilerinin bazıları da bu rüzgara kapılmış olabilirler.
15-  Yakın zaman etkisi: Yeni edinilen bilgiye daha çok ağırlık vermek, genele yaymak. Mesela, yatırımcıların genellikle borsanın güncel durumunu baz alarak bazı ihtimalleri gözden kaçırması.
16-  Dikkat çekme: Bir kişinin ya da konseptin en kolay tanınır, kolay algılanabilir yönlerine odaklanmak. Bir trafik kazası daha yüksek bir ihtimalken, son izlediğiniz filmin etkisiyle , bir aslan tarafından öldürülmekten korkmak, gibi.
17-  Algıda seçicilik: Beklentilerimizin, dünyayı algılayış şeklimizi belirlemesi. 2 üniversite takımı ile yapılan deneyde, kendi takımı daha çok faul yapan taraftarlar, karşı takımın daha çok faul yaptığını düşünüyorlardı.
18-  Basmakalıplaştırma: Kişi hakkında gerçek bilgi ve deneyim sahibi olmadan, onu belli bir davranış, karakter modeline oturtmak. Ofise yeni gelen kız/çocuk hakkında önce dedikodular döner, sonra tanışılır.
19-  Hayatta kalma önyargısı: Yalnızca hayatta kalan örneklere bakarak, durumu yanlış değerlendirmemize yol açan bir hata. Mesela girişimcilikte başarı ihtimalinin yüksek olduğunu düşünebiliriz, çünkü başarısız olanları duymamışızdır bile.
20-  Risksizlik tarafında olma: Sosyologlar, emin olmayı sevdiğimizi söylüyorlar. Sonrasında daha büyük bir risk almak anlamına gelse bile, insanlar önündeki riskten tamamen kurtulmayı tercih ediyorlar. Bu da az ihtimalli büyük bir kazanç yerine, emin oldukları küçük bir kazacı -ve aslında görmezden geldikleri daha büyük olan riski- kabul etmeye eğilimli olmak anlamına geliyor.

Bütün bu durumları göz önüne alırsak, akıl, mantık çerçevesinde davrandığımıza inanırken, biraz da içgüdülerimizin kurbanı olmaktan kaçamadığımız görünüyor.

Bu önyargıların iş yaşamı, İK uygulamalarında gördüğünüz olumlu / olumsuz etkileri var mı? Eklemek istediğiniz noktaları paylaşabilirsiniz.

DİĞER BLOG YAZILARI