Kültür sözcüğü, genel anlamıyla, bir topluluğun düşünme ve yaşama biçimlerini geleceğe aktarırken ortaya koyduğu maddi-manevi varlıklarının tamamıdır. Kültürü meydana getiren unsurlar insan topluluklarının sayısız teması, çatışması, uzlaşması ile o topluluğa içkin hale gelir. Ölçeği küçültüp üretimin baş aktör olduğu iş alanına bakacak olursak, kurumlar için de kültürün varlığından söz edebiliriz. Peki nedir bu kurum kültürü denilen kavram?
Kurum kültürü diyerek, sözde kolay ancak biriktirmesi, var etmesi, sürdürmesi epey zorlu bir emek alanından söz ediyoruz. En zorlu kısmı ise elimizden kayıp gitmesine engel olamadığımız ‘zaman’dır. Kurum kültürünü oluştururken ihtiyacımız olan zamanın bize yardımcı olması için onu doğru yönetmek gerekir. Acele etmeden, sağlam temeller atmak, ele avuca sığmayan zamanı en iyi dostumuz haline getirir. Zaman içerisinde üretimin doğal dinamikleri, iş üzerinde emek veren insanlar arasında ortak bir yaşantı yaratır. Bu ortaklık çatışma, uzlaşma, biriktirme, sıçrama ile iş alanının kurumsal kimliğini oluşturur. İnsan topluluklarında kültürün oluşması, miras haline gelmesi kurumsal alandan daha karmaşık ve uzun sürelidir. Ancak kurum içi aygıtlar ve operasyonlar kurum kültürünün oluşmasını kontrol altında tutar. Bir iş alanındaki kültür üreten kaynaklara bakacak olursak pek çok farklı etki alanı görebiliriz. Örneğin, İnsan kaynaklarında uyguladıkları politikalar, projelerde izledikleri yol, müşteri ilişkileri tarafı, iç organizasyondaki iletişim, yeni işe girişlerde yapılan oryantasyon uygulamaları, organizasyon yapısı, geribildirim kültürü, iletişimde şeffaflık veya dedikodu, saygı, yeniliklere karşı verilen çaba, görev dağılımı, özel günlerde yapılan uygulamalar ve aklınıza gelebilecek daha bir sürü şeydir kurum kültürünü oluşturan.
Kurum kültürü iş alanı çarkını harekete geçiren dişlilerden biridir. Nasıl işlediğini bilmek, kurumsallığa giden yoldaki en önemli adımdır, diyebiliriz. Ancak kurumlar, bu işleyişe doğru müdahale edemezse dişliler arasında sıkışıp kalabilir. Dünyada, bilgi, bilim ve teknoloji çağı bu denli hızla ilerlerken, dünyanın önde gelen şirketleri, üniversiteleri; tasarımdan, yaratıcı düşünceden, tasarım kültüründen bahsederken kurumsallık sözcüğü artık teknoloji, vizyon ve tasarım ile anlaşılmak durumunda. Yalnızca aile şirketi anayasası yazarak bir firmayı ikinci, üçüncü kuşaklara değin sürdürmek pek mümkün görünmüyor. Tabi ki, kuruma ait evraklar gereklidir, elbette aile anayasası gereklidir. Peki, kurumun işleyişinde var olması zorunlu temel taşları atlamadan zamana ve teknolojiye uyum sağlamak, kurumsallaşmak nasıl mümkün olabilir?
Design Thinking yani tasarım odaklı düşünce tam da burada devreye giriyor. Bizim firmamızın da temel almış olduğu ve sıkça bahsettiğimiz insan odaklı yaklaşımın ve tasarım kültürünün kurumlarda gerçek anlamda bir kültür olarak yerleşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sadece firmalarda değil, okullarda, devlet dairelerinde, hatta ebeveynler de dahil olmak üzere herkesin tasarım kültürünü anlaması, benimsemesi ve uygulaması yeni dünya ile uyumlanmak anlamına geliyor. Tasarım Odaklı Düşünmeyi, yalnızca bir eğitim ve metodoloji değil bir kültür, bir bakış açısı ve yeniçağa ayak uydurmada izlenebilecek bir yol olarak görmeliyiz.
Kurumlar söz konusu olunca dünyada artık iş alanı, IQ, EQ değil WEQ denilen ‘biz zekası’na inanıyor. Yani tepeden inme organizasyon şemaları ile kurumlardan yaratıcılık beklemeye son veren bir anlayıştan bahsediyoruz. Düşünen organizasyonlar yaratmak istiyorsak uzun bir sürede oluşan kurum kültürüne tasarım kültürünün tohumlarını ekmemiz gerekiyor. Tohumu yeşertecek olan ise emek verenleri kurumsal süreçlerin öznesi haline getirecek sürekli bir düşünme yağmuruna alıştırmak olabilir. Personelin yalnızca eğitim alması bir çözüm getirmiyor. Sürekliliği sağlayacak, tasarımı, ‘biz zekasını’ benimsetecek ve uygulayabilmeleri için imkân sağlayacak olanaklar sağlamak gerekiyor. Yaratıcı bireyler uygun ortamlar oluşturulduğu takdirde potansiyellerini ortaya çıkarabilir ve bir firmayı vizyonu dahilinde ileriye taşıyabilirler. Her ne kadar dünya yapay zekâ gibi konuları konuşsa da insan odaklı yaklaşımlar her geçen daha da önem kazanıyor. Tasarım kültürünün odağında da insan vardır. Şirkette ortaya çıkan her problemi yaratıcı bakış açısıyla çözebilecek olan da ileriye dönük yeni projeler üretecek olan da insandır. Eğitimler, atölyeler, şirketin tüm departmanlarında yavaş yavaş yapılacak yenilikler, projelerde empati ve fikir kampları, sürekli ama sürekli düşünmeye, üretmeye ve uygulamaya yönelik çalışmalar bir süre sonra kurumun kültürü haline gelir.
Zamanı yakalamak, kurumsallaşmak için kültür yaratmak, verimli çalışma yöntemini benimsemek, insanı odağa alan bir bakış açısı kazanmak, bütün bu heyecan verici değişimi yaratmak için zihinlerin yaratıcı ve özgür olması gerekir. Bu da eğlenirken, verilen her emeğin değerli olduğunu hissederek mümkün kılınabilir. Kurumlar ve bireyler, fikirleri eyleme, görev bildikleri tutkuya dönüştüğünde kurumsal kültürün alıcısı ve yaratıcısı haline gelecektir. Deneyimlediğimiz, çabaladığımız, bırakılacak bir miras gibi büyüttüğümüz bu anlayışı paylaşmak ve çoğaltmak için geleceğe yönelik adımlar atmaya devam ediyoruz.
Müjgen Tunç
DİĞER BLOG YAZILARI